28 Ocak 2014 Salı

Vejetaryenizm ve Ekofeminizm: Ataerkilliği Çatalla Devirmek -1 Marti Kheel,


Yüzyıllar boyunca vejetaryenizmi savunanlar et yiyenleri akılcı argümanlar yürüterek değiştirmeye çabaladı. Bu gayretin ardında insanları vejetaryen olmaya ikna edecek ahlâki bir sorumluluk duygusunu ortaya koyan bir akıl yürütme becerisine  duyulan  inanç yatıyor. Ancak, bir insanın neden vejetaryen olması gerektiğine dair argümanlar insanları gerçekte vejetaryen olmaya iten hakiki sebeplerle pek alâkalı olmayabilir. Bu yazıda  et yemekle ilgili tartışmalara alternatif bir yaklaşım öneriyorum.

Vejetaryenizmi destekleyen akılcı bir temel oluşturmak yerine baskın norm  olan et yemek konusunda ekofeminist teoriden faydalanıyorum. Et yeme pratiğini, özellikle de onun ataerkil düşünme modlarını destekleyen sosyokültürel altyapısını inceliyorum. Özellikle Batı dünyasına odaklanıyorum; çünkü burada et yemek   et yemek baskın bir özelliğe sahip, erkek egemenliği ile et egemenliği arasındaki bağlantı en net burada görülüyor. Ayrıca batı dünyası hayvanların en yaygın şekilde sömürüldüğü yani endüstriyel çiftliklerin olduğu yer. Vejetaryenizmi bütün insanlara ahlâki bir zorunluluk olarak empoze edilmesi gereken evrensel bir norm  olarak “savunmaya” çalışmıyorum; ben daha çok bir beslenme normu olarak destekleyen faktörler nelerdir, bunu soruyorum. Dahası, hangi faktörler vejetaryenizmin bir yanıt olarak ortaya konmasını sağlayabilir? Vejetaryenizme bu türden yaklaşım geliştirerek evrensel normlar ve soyut ilkeler inşa etmekten uzak durarak baskın beslenme biçimi olan et yemenin yapıbozumunu gerçekleştirmeye çalışıyorum.

EKOFEMİNİST FELSEFE

Feminizm ve vejetaryenizm uzun yıllar boyunca hem bir hareket hem bir felsefe olarak birbiriyle iç içe geçmiş durumda. Feministler tipik olarak tahakküm biçimlerini kınamış ve ezilenlere olan şefkatlerini ifade etmişlerdir. Çiftliklerdeki hayvanlar dahil hayvanlar da bu şefkatin hedefiydi hep. Birçok feminist arasında vejetaryenizme verilen desteğe rağmen  zıt bir trend de görülmüştür. Feminizm, insan ve doğanın geri kalanı arasındaki bir düalizm düşüncesine tutunan  Avrupa Aydınlanması’nın bir uzantısıydı. Aydınlanması dünya görüşüne göre  sadece insanlar Tanrı’nın imgesine göre yaratılmış ve yalnızca insana akıl lûtfedilmiştir, bu ise insanı doğanın geri kalanından ayırır. İlerleme denen olgu insanın insan olmayan dünyayla olan bağlarının koparılması üzerine inşa edilmiştir. Kendisine hayvan gibi davranılmaması arzusu ilk feministlerin ortak itiraz haykırışlarındandı. Bu fikrin altında yatan akıl sahibi olanların (yani insanların) sömürülmesinin yanlış olması, ama insan türünden olmayan hayvanların sömürülmesinin ise ahlâken yanlış olmaması nosyonu yatar.

Ekofeminist düşünürlerin insanın doğayla olan  ilişkisine dair farklı bir vizyonu var. İnsanın doğayla olan bağlarına zarar vermek yerine ekofeministler hem doğayı hem kadınları değersizleştiren dünya görüşünü eleştirir. Ekofeminizm, doğanın ve kadınların baskı altına alınması arasındaki benzerliklere dikkat çeken, gevşekçe örülmüş bir düşünce ekolüdür. Görüşlerdeki farklılıklara rağmen çoğu ekofeminist  ataerkil toplumun düalistik dünya görüşüne eleştirme konusunda hemfikirdir. Ekofeministler Batı ataerkil toplumunun bir dizi toplumsal cinsiyet düalizmi aracılığıyla hareket ettiğini ileri sürer. Düalizmin erkek tarafı “kültür”, “iyi”, “akıl” ve “ruhsal”  ile ilişkilendirilirken kadın tarafı ise “doğa”, ”şeytani kötülük”, “akıl barındırmayan” ve “din dışı” ile ilişkilendirilir. Ekofeministler ayrıca aklın rolünü ve özerkliği aşırı yücelten, bu arada şefkat  ilişkilerini değersizleştiren  ataerkil dünya görüşünü de eleştirir. Bu dünya görüşü yerine ekofeministler yaşamı bir parçasının diğer bir parçaya üstünlüğünün söz konusu olmadığı, her bir parçası birbirine bağlı bir ağ bütünü olarak görür.

Genel anlamda, ekofeministler holistik yaşam ağı vizyonlarından söz etme konusunda rahat olmuştur. Ekofeministler arasında  hangi belirli pratiklerin şefkati belirlediği konusunun tartışıldığı pek söylenemez; ayrıca vejetaryenizm pratiği konusunun da pek gündeme geldiği söylenemez. Feministler gibi ekofeministler de  cinsiyet, ırk, sınıf ve  kültür farketmeksizin bütün insanlara eşit şekilde uygulanıyormuş gibi görünen soyut normlar ve evrensel kurallara karşı daha temkinli yaklaştılar. Vejetaryenizm tipik olarak evrensel bir beslenme normunu destekliyor gibi algılandığı için bazı ekofeministler açık açık vejetaryenizme karşı çıktı. Ekofeminist felsefe vejetaryenizmi evrensel bir norm olarak desteklemese bile gene de  et yeme pratiğinin destekleyen kavramsal altyapıların çökmesi için faydalı olabilir. Bunu yaparken bir yandan da vejetaryen ideali öneren  tohumları ekecek bir alan açabilir.

ZORUNLU ET YEME

Et yemek Batı dünyasında yüzyıllar boyu baskın norm oldu. Baskın normların doğasında sorgulanmadan kabul edilmeleri vardır. Bu yüzden insanlar vejetaryenliği seçince ilk olarak onlardan beslenme seçimlerinin açıklamaları istenir. Ama hiç kimse  insanlara neden et yemeyi seçtiğini sormaz. Belki heteroseksüellik kurumuyla kurulacak bir benzerlik bu olguyu anlamamıza faydalı olabilir. Önemli bir yazısında feminist yazar Adrienne Rich ataerkil toplumda heteroseksüelliğin bir seçim ya da tercih değil zorunlu bir kurumsal norm olduğunu , “zorla empoze edildiğini, yönetildiğini, organize edildiğini, propagandasının yapıldığını ve devam ettirildiğini” söyler. Bu zorlamanın amacı erkeklerin kadınlara fiziksel, ekonomik ve duygusal yaklaşma hakkını devam ettirmektir.

Batı kültüründe et yeme olgusu söz konusu olduğunda benzer bir tavırdan söz edilebilir. Aynen heteroseksüellik gibi; et yemek de erkek egemen toplumun hayvanlara ve onların etlerine ulaşma hakkını garantilemek amacıyla “zorla empoze edilen, yönetilen, organize edilen, propagandası yapılan ve devam ettirilen” zorunlu bir kurumsal normdur.

Zorunlu et yeme normunu reddeden insanlar  heteroseksüellik normuna meydan okuyan insanlar gibi engellerle karşılaşır. Aynen bir kadının bir erkek olmadan eksik olduğunun düşünülmesi gibi vejetaryen yiyecekler de hayvan eti olmadan eksik kabul edilir. İnsanların bir erkek olmadan kadın eşcinsellerin nasıl cinsel doyuma ulaşabildiğini düşünmesi gibi bir çok insan hayvan eti olmadan bir insanın nasıl tat aldığını sorabilir. İnsanlar vejetaryenlere  aynen lezbiyenlere “ne yapıyorsunuz?” sorduğu gibi , aynı şaşkınlık ve kafa karışıklığı ile “ne yiyorsunuz?” diye soruyor. Her bir durumda insanlar söz konusu kişinin ya eksik ya da yoksun olduğunu, gerçek bir cinsel ya da beslenme kimliğinden mahrum olduğunu düşünür. Bir çok vejetaryen, gay olmaktan çok vejetaryen olduklarını açıklamanın daha zor olduğunu söylüyor.

ET YEME, ERKEKLİK VE  ŞİDDET  KÜLTÜRÜ

Et yemek biyolojik bir aktivite ama ayrıca kültüre gömülmüş, sembolik anlamlarla kodlanmış bir pratik bir yandan da. Et yemek bir ilişkiler ağının ortak noktasını oluşturuyor. Et elde etmek, et yemek ve et paylaşmak belirli ilişkiler oluşturma modlarıdır. İlişkiler aile ve arkadaşlarla oluşturulur ve paylaşma çemberinden çıkarılanlarla da kopartılır (bu dışlanmaya öldürülen hayvan da dahildir). Tarihsel olarak paylaşma çemberi dışındakilerle sürdürülen ilişkiler hiyerarşik ayrımlara dayanmıştır hep, özellikle de cinsiyet, sınıf ve statü ayrımlarına.

Et geniş anlamda daha büyük ayrıcalığa sahip olanlar tarafından yenen bir yiyecek olarak görülür. Bir çok ülkede daha fazla geliri olan insanlar daha fazla taze yiyecek yiyor. Bunun gibi avlanma rezervleri de geleneksel olarak avdan elde edilen ete sahip olma hakkı verilen krallığa ait olmuştur hep. Başkalarına et bahşetmek çoğu kez bir statü sembolü olarak görülür, o kişinin zenginliği ve sınıfının bir sembolü olarak görülür. Et ayrıca güç, agresyon ve cinsel kuvvetle, erkeklikle ilgili kabul edilir. Erkeklere genel olarak orantısız bir şekilde et dağıtımı yapılır, ve et yemeyen erkekler genelde efemine olarak görülür. Savaş sırasında erkeklerin et yemesi özellikle önemli kabul edilir.

Vejetaryenizm ve Ekofeminizm: Ataerkilliği Çatalla Devirmek -1 (Marti Kheel, çeviren: Cem)


Kaynak: http://hayvanozgurlugucevirileri.com/2013/01/19/vejetaryenizm-ve-ekofeminizm-ataerkilligi-catalla-devirmek-1/


Not: Yazar yazısının sonunda vejetaryen yerine vegan kelimesini kullanmanın daha doğru olduğunu söylüyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder